AMAN GÖRMEYİN, BİR TELAŞ, BİR TELAŞ!
Her yıl evimizin balkonuna kuşlar yuva yaparlar. Yumurtlarlar, yavruları olur, zamanla uçarlar. Kumrularım benim. Yavrularını beslemeleri, eğitim verişleri, uçmayı öğretmeleri, yaşama hazırlamaları ... İlgiyle, heyecanla, saygıyla izlerim.
Evet, saygıyla izlerim. Hem de, sadece kumruları değil; tavuk, cücük, at, eşek, inek, öküz hepsini saygıyla izlerim. Yavrularını nasıl da severler, nasıl da korurlar. Yaşama hazırlamak için eğitmeleri bir yana; onlara gösterdikleri sevgi, ihtimam, koruma telaşı, muhteşem bir heyecan veriyor.Hele onları koruma çırpınışları görülmeye değer.
Hadi aslan, zaten aslan. Yavrusuna dokunamazsın, yanından yöresinden bile geçemezsin de tavuklara, kazlara ne oluyor? O, en uysal bir varlık olarak gördüğümüz tavuk, yavrularını korumak için arslan kesiliyor. Kaz dersen, yılan gibi tısslıyor, sokacak neredeyse.
İnsan dahil, bütün canlılarda böyle. Bütün canlılar, doğurarak ya da yumurtlayarak yavrusunu dünyaya getirmekte ve onları yaşama hazırlamak için eğitim vermekte, uçmayı, yürümeyi, oturup kalkmayı öğretmekteler. Ama, en ilgi çekici olanı, onları korumak için canlarını siper ediyorlar, gerekirse canlarını bile feda ediyorlar.
Her canlının yavrulama, onları geleceğe hazırlama, koruma telaşı bana çok ilginç ve büyüleyici gelir. Bu, bir bayrak yarışı mı? Nedir bu telaş, nedendir? Sonsuzluk isteği mi? Her canlının varlık olarak, sonsuza ulaşmak, sonsuza kadar varlığını sürdürme telaşı mı? Bireysel olarak kendisi ölüp giderken, varlığını yavrusunda geleceğe taşıma gayreti mi?
Belki bitkilerde, taşta, toprakta bile vardır görmediğimiz bir telaş. Ama her varlıkta gördüğüm, sanki bir yere yetişecekmiş gibi bir koşturma, bir telaş, bir telaş görmeyin!