AK PARTİNİN SİYASETEN ÇÖKÜŞÜ

            Ülkeleri ve milletleri yönetmede, dünyaya hakim iki ayrı görüş var: Birincisi, bir tek insanın “dahi” olduğu, üstün yetenekli olduğu ve her şeyi bildiği, her şeyin en iyisini  onun yapabileceği için, bu millete büyük bir lider lazımdır; bu görüşe göre,  ancak bu ülke halkı, bir sürü olduğu için, sürüye çoban formülü sonucu, çok üstün kabiliyetli, millet ve vatan  büyük bir lider tarafından kurtarılabilir ve  yükseltilebilir ve  idare edilebilir. Bu düşüncenin aksine göre, bir çok kafadan ses çıkacağı için, birlik olmayacak ve gemi kaptansız kalacak ve karaya oturacaktır.

              İkincisi  görüş ise ;   bir insanın, ne kadar dahi ve üstün yetenekli olursa olsun, her şeyi bilemeyeceği;  ne kadar üstün kabiliyette olursa olsun, her şeye gücü yetmeyeceği, her bir insanın ayrı bir kabiliyette olduğu, her bir  insanda ,  Cenab- ı Allah’ın tecelli eden isimlerinin farklı olduğu; ülkelerin, bir tek kişi- lider  tarafından değil;  bir  sisteme bağlı ekip tarafından, ve iyi bir sistemi işletecek heyet tarafından  yönetebileceği  fikridir ki, Cenab-ı Allah , en son ve en üstün Peygamberi Hz. Muhammed’ e meşvereti emrettiğine göre ; bir olaya veya konuya birden çok akıl ve gözle bakmanın , tek kişi idaresinden ve her şeyi bilir zannedilmesinden  daha iyi neticeye isabet edeceğini idrak ederek ; ülkeler ve milletler ,   profesyonel bir ekip tarafından yönetilmelidir. Lider, sadece orkestra şefi pozisyonunda bulunmalı ve çalışma ateşini  tutuşturmalıdır. Bunun için, ülkede iş yapan kaliteli insanlar oluşturulmalı ve sadece “işte ehliyet” aranmalıdır. Bir milleti ve devleti yükseltmek ve ilerletmek ve kurtarmak için, kendi işinde uzmanlaşmış ve ustalaşmış, aralarında mesaiyi ve vazifeyi taksim etmiş; her işin “ehli” ne verildiği bir sistemin bunu sağlayacağıdır. Gerçek kurtuluşu ve ilerleyişi  sağlayacağına dair bu ikinci görüştür. Maalesef bu görüş, şimdiye kadar ülkemizde itibar görmemiş ve iktidar olmamıştır. tir. Çünkü, halkın  bir fenomen tarafından kandırılabilir, aldatılabilir, manipüle edilebilir  yapıda bulunması,  idarenin büyük bir liderle sağlanabileceği  görüşünü  , şimdiye kadar ayakta tutmuştur.

                Bizim  siyasetçilerimizde ve  devlet bürokrasisinde, maalesef hep bu  birinci görüşe değer verilmiş ve üstün yetenekli bir liderin, yani  yarı tanrı - yarı insan şeklindeki  liderin bu ülkeyi kurtaracağını ve  ilerleteceğini ve bütün dertlere çare olacağına inanılmıştır. Ve Mustafa Kemal’ den başlamak üzere, toplumu yönlendirecek, onu avucu içine alacak, hitabeti düzgün, zekası deha nispetinde, fiziği düzgün bir liderin gelmesi sayesinde ülkenin ve halkın  kurtulacağını ve ekonomiyi düzelteceğine, ülkedeki bütün dertleri çözeceğine  dair görüş  hep kazanmıştır. Bu milleti de , böyle  yarı tanrı -  yarı insan şeklindeki  liderler  ülkeyi yönetiyor ve hala toplum da  böylesine yanlış   bir beklenti içindedir. 

             Artık biz bir insanüstü lider, bir başbuğ, bir yarı tanrı- yarı  insan bulduğumuzda, böyle bir liderin  hiç hata ve yanlış yapmayacağına inanıldığı için, bütün dertlerin biteceğine, ülkenin çağ atlayacağına, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşacağına inanan bu  hastalıklı toplumda yaşıyoruz. Eğer bir siyasi parti başarısızsa, başarısızlığını onun liderinin yeteneksizliğine veriyoruz. Başarılı ve iktidara gelmişse,  başarıyı  liderin gücüne vermeye sanki yemin etmişiz gibi,  150 yıldan beri , Fuzuli’nin  “ başını taştan taşa  vurur, gezer avare su”  misali  Türk toplumu da artık bir yanlıştan başka bir yanlışa  koşarak  gidiyor.

            Hace-i Evvel olan Ahmet Mithat Efendi, 150 yıl öncesinde oğluna der ki “Oğlum bizde şimdiye kadar her şey bilen adam  makbul idi, sen torunuma söyle, bir tek şeyi bilsin, onun devri geldi.” demesinin bu topluma hiçbir etkisi olmadı: . Ahmet Mithat Efendi  istediği kadar böyle  uyarmış  olsun, kimin umurunda !  Artık “ bu Atatürk Türkiye” sinde, biz ülke olarak her şeyi bilen,  üstün vasıflı liderler tarafından idare ediliyoruz. Mesela HSK ya göre,  bütün hakimler ve savcılar, hukukun bütün dallarında uzman olmalıdır, ancak adalet böyle sağlanır ; Milli Eğitim Bakanlığına göre ,  öğrenciler  bütün ilimleri bilmelidir. Ancak böyle  bir nesil ülkeyi  ileriye taşıyabilir. Bakın bu ülkede öğrencilere ilk orta ve lise seviyesinde bütün ilimler öğretiliyor; mahkemelerdeki  bütün hakimler de hukukun bütün dallarında uzmanlaşmıştır. Hiç yanlış ve eksik karar vermiyorlar; çünkü her davanın en ince ayrıntısına kadar uzmanlaşmışlardır. (!).  

              Ak Parti iktidarından  önce ,  1999  yılında avukatlığa başladığımda, icra müdürü dosya hasılatında yüzde 10 alıyordu;  devlet ise yüzde 4,5 veya  haciz yapılmışsa  yüzde 9 alıyordu. İcra müdürünün elinde şöyle bir fırsat vardı:  Bir yılda 4-5 bin  yeni dosya açılıyor, hacze çıkılacak gün sayısı ise  tatil ve hafta sonları ile toplam  250 günü geçmiyordu. Yani bir dosyada hasılattan  icra müdürüne  yüzde on ödemezseniz, sizin  dosyadan hacze çıkmak  için gün veremiyordu.  Çünkü aşırı iş yoğunluğu vardır. Bunu fırsat bilen icra müdürü açıkça, gizlemeden  hasılattan  yüzde on alıyordu. Bunu icradan sorumlu savcıya söylediğimde, bana  “Atın arpasını atacaksın, atmazsan at kişnemez”  diyordu. İcra müdürünün ,  bu her tahsil edilen dosyadan yüzde on almasına karşı, avukatlar , “ bizim dosyamıza  hacze çıkılmaz”  diye ses çıkarmıyor ve baro temsilciliği ve barodan da hiçbir  itiraz yükselmiyordu. Yani açıktan rüşvet ve irtikap bu sistemin olmazsa olmazı olmuştu. Böylesine batık bir rejimde, bu  ülke  hukuk yapısında bugünkü  iktidar partisi Ak Parti seçimleri kazanarak iktidar oldu .  Artık şimdi böyle açıkça ve yüzsüzce icra müdürleri yüzde on alamıyor;  çünkü icra müdürlerinin elindeki para  kasası  bankaya geçti.  Ama gizli ve kapaklı  rüşvet ve irtikap çarkı tam olarak ortadan kaldırılamadı. Mesela madenciler, ormandan ruhsat almak için sadece belirli bir  haritacıya dosyasını hazırlatarak  1/25.000  ölçekli haritasıyla ruhsat alabilir, ama bu haritacı,  ruhsat sahası başına  bir buçuk ila 2 milyon alır ve  haritacı da bu aldığının  ne kadarını bilmiyoruz, orman idaresinde yetkili müdüre veya şefe el altından verir.  Yine toplulaştırma yapan yetkili mühendisler,  parsel başına 5 bin liradan 40 bin liraya kadar para verenler  için müstakil  parsel  yapar, para vermeyen vatandaşları da  arazilerini hisseli yapar. Yine aynı mühendisler,  yüzde on olan kesinti payını bazılarında yüze 11, 12 kesinti  uygular, ama kendini  “gören” den hiçbir kesinti yapmadığı gibi , yerini  müstakil tek tapu çıkarıverir. Bütün bunlar ve benzeri hadiseler Ak Parti iktidarında olur. Mühendis tarafından veya  idare tarafından soyulan vatandaşlar artık parasını vermiş , işini yaptırmıştır. Artık bu rüşvet ve irtikap çarkında  Ak Partiye oy verir  mi ,  vermez mi siz düşünün! 

             Ankara’ da  teşvik ve hibe kredileri  alınması  için aracı  köprü şirketler kurulur ve devletin verdiği kredi ve hibelerden yüzde ondan yüzde yirmiye  kadar,  bu aracı şirketler  komisyon alır ve bu şirketlerle iş yapanların  kredileri  çıkar; ama  diğerlerinin  çıkmaz. Bu aracı şirketler de, aldıklarını, o kredi için imza ve yetki sahibiyle aralarında paylaşırlar ve  Ak Parti iktidarının, bütün bu olanlardan haberi var mıdır, yok mudur ?  Biz bilmeyiz ve ülke yolsuzluk içinde, enflasyon sarmalında döner gider. Bütün bu yolsuzlukları ortadan kaldıramamış ve kökleştirmiş  bir  Ak Parti ,  artık vatandaşa ümit olur mu olmaz mı , siz hesaplayın? 

             Yine bu dönemde de, eskiden olduğu  gibi, Yargıtay’ da, istinaf mahkemelerinde tanıdığı olan tarafların  davaları istediği şekilde ya onanır  ya da bozulur. Yargı hür ve bağımsız olduğundan, bu hukuken , dosya dışı müdahale ile   katledilen  dosyalardan, yargı mensuplarının  hiçbir sorumluluğu olmaz. Ve Ak parti hükümetinin, adaleti çiğneyen ve bundan çıkar sağlayan yargı mensuplarına  hiçbir şekilde hesap sorma gücü ve iktidarı  da yoktur.         

               Bizim ülkemizde,  90 yıllık siyasetin bu çöküşünün sonunda, yine aynı yanlış anlayışla siyaset  yeni bir kurtarıcı buldu: Ak Parti ve Tayyip Erdoğan.  Eğer bu lider olmasa idi ; ülke batmıştı. Turgut Özal olmasaydı, “çağ atlayamayacaktık” . Eğer bugün bu enflasyon ve  rant ekonomisi ve  işte ehliyetsizlik ve diğer meselelerde problemler  yaşıyorsak,  ülkeyi 22 yıldır yöneten ve her şeyi bilen,  yine bu lider kurtarabilir  anlayışı hala sürüyor ;  ya da  başka bir yanlışla,  bu ülkenin İmamoğlu veya Yavaş liderliğinde  dertlerinin biteceği sanılıyor.  İşte bu yanlış  zihniyet ve yaklaşım  hala bu ülkede hüküm sürüyor. Neden ? Çünkü bu şekilde yaklaşımdan ve idareden edilmekten hep birileri nemalanıyor. Ülkenin güçlü bir lider tarafından kurtarılacağı ve yükseltileceği  fikri, 100 yıldan beri   hep  iktidar olmuştur ;  ama, istenen  başarı  yine elde edilememiştir. Çünkü bu fikir, yani bir insanın,  üstün vasıflara sahip olması ve tek başına ülkeyi kurtarması fikri, eşyanın tabiatına aykırıdır. Cemil Meriç’e göre “bir yanlış, başka bir yanlışla düzeltilemez.”     

            Şimdi bu siyaset zemininde, gerçekte Ak Partinin üyesi olup, aidatını ödeyen ve partinin toplantılarına katılan ve bunu hiçbir maddi ve manevi menfaat gütmeksizin yapan bir tane kişisi  yoktur. Varsa da böyle kişilere, çok akıllı siyasetçiler, “aptal ve ahmak”  nazarıyla bakıyorlar. Eğer parti teşkilatı yetkililerince,  kazara üyelerden aidat  veya bir bedel istense, bütün üyeler,  istifa etmeye ve Ak Partiye bir daha oy vermeyeceklerine  yemin  edeceklerdir.  Yani partinin  aylık kira , elektrik , su ve çay ve  diğer giderleri hiçbir şeklide  üyeleri tarafından karşılanmaz. Peki kim karşılayacak bu masrafları ?  Devlete ve bürokrasiye her istediğini  yaptıran bir ağa.  Sağ olsun; o ağa , bütün masrafları karşılar.  Peki bu partide kimin  belediye başkanı veya milletvekili  adayı olacağına kim karar verir ?  İşte bu partinin masraflarını karşılayan , üyelerini doyuran  ağa verir. Peki bu ağa,  parti üyelerine saygı duyar mı ? Bir kimse,   beslediği asalak  üyelere neden saygı duysun ki !  Peki parti  üst yönetimince bu üyelere, fikirleri  sorulur mu ?  Sorulmaz. Parti genel merkezindeki  üst yönetici ve karar vericiler, bu ağanın otelinde  yatıp , yiyip içtikten sonra, ağaya sormadan hareket edebilirler mi ?  Edemezler .  İşte bu ağalık ve besleme üye  sistemi,  parti teşkilatlarının içini  manevi olarak içini boşaltmış ve Ak Parti demek,  para kesesine sahip olmak demek olmuş  ;  parayı veren çalar düdüğü, anlayışında  bu parti  nereye gidiyor ?  Yolsuzluk ve her şeyin maddi  menfaate dönüştüğü  Anavatan Partisi, Doğruyol Partisi gibi,  siyasi partiler mezarlığında artık yeri hazırdır. 

            Ben Ak Partide iki seçim döneminde, ilçe seçim kurulu  üyeliği yaptım. Bu dönem içinde bana hiç kimse fikrimi sormadı.  Seçim çalışmalarında parti ve aday tarafından  yapılan yanlışları bir bir sayarak gerekçeli olarak istifa ettim. Ama bugüne kadar aradan bunca zaman  geçti; partiden hiçbir cevap alamadım  ve bana dönüş olmadı. Hala  ben istifa ettiğim halde, beni üyesi  zannedip, bana internet üzerinden ha bire , dönüşü ve cevap verme imkanı olmayan ölü mesajlar geliyor. Şöyle düşünün, size mesaj atıyorlar ve ama siz cevap veremiyorsunuz. İşte Ak Parti siyaset sistemi bu. Partinin  yetkili siyasetçisi  nazarında  , ben ,  onun her dediğine  “evet”  diyen ve  “kafası boşalmış bir  piyonum.”  Benim düşünmeme ve görmeme gerek yok . O, benim yerime düşünür ve söyler, ben sadece  onun düşündüğü gibi düşünmeliyim; onun söylediklerini,  söylemeliyim. İşte bu batık zihniyet , Ak Partinin  sonu oldu. Ama bunu idrak edecek bir kimse yok. Ne demişler ? Yetkililer bilgisiz, bilgililer yetkisiz.   

              Ak Partini siyaseten  doğru görünen ;  ama aslen hakken   ve vicdanen yanlışlarından birisi de şudur: Bir ilde veya ilçede halkın teveccüh gösterdiği en iyi adayı , kazanmayacak sıraya koyup, onun önüne halkın fazla itibar etmediği adayları koyup seçtirmektir. Parti zihniyeti şöyle :  bu aday halkın sevgisini ve desteğini  tam aldığı için, bana yani Genel Merkeze baş eğmez ve her yaptığımızı alkışlamaz, dik başlılık yapabilir. Bize öyle  milletvekili veya belediye başkanı olsun ki ; arkasından halkın desteği değil, Genel Merkezin desteği  ve himayesi olsun ve  her daim benim  emrime amade olsun;  böyle bir yaklaşım  menfaatçi siyaset geliri açısından doğru görülebilir; ama demokrasi denen şey,  halkın çoğunluğun iradesini  üstün tutmaksa yanlıştır. Böyle  bir siyaset anlayışı ,  faziletsiz ve ahlaki değildir.  Şöyle ki  canlı bir örnek verirsem Amasya’ da Hasan Ali Cesur ,  kamuoyu  ve ankette hep birinci çıkar;  ama parti genel merkezi  onu birinci sıraya koymaz;  seçilemeyecek üçüncü sıraya koyar;  çünkü Hasan Ali Bey’in ahlaken  ve fazileten  yalakalık yapma kabiliyeti  yoktur; seçilirse, onu  her şeye “evet”  dedirtemeyiz ve kirli ilişkiler içine sokamayız , onu üçünü sıraya  koyarak ,  hem partimize  daha çok oylarız , , halk onu sevdiği için , Ak Partiye daha çok yüklenecektir ;  ama  seçilemeyeceği  için, biz de   emrimize amade silik şahsiyetli   milletvekiline  sahip oluruz. İşte bu düşünce ve zihniyet,  Ak Partideki gerçek  milleti seven , kaliteli  adamları  uzaklaştırmış ve menfaatçi  kişileri partiye hakim kılmıştır. 

       Mesela ;   Fethiye’ de Ak Parti ve Cumhur ittifakı belediye başkanı adayı belirlenirken Fethiye’ de Ak Partinin oy oranı  yüzde 28 iken, Fethiye’de, oy oranı %5,67 olan MHP  listesinden aday koyulması ve adayın  verdiği para ve rüşvet karşılığı belirlenmesi, hem de bu  adayın, kendini Ak Partiden afişe edip MHP listesinden Cumhur adayı olmasındaki  garabeti idrak etmeyen bir genel merkez, rakamların  ne dediğini okuyup anlayamayan bir genel merkez ,  bu hezimetlerin  baş müsebbebidir , ama   mağlubiyetten hiç sorumluluğu yoktur.

     Ak Parti döneminde işe alınan işçi  veya memurun , Ak Partili olmakla hiçbir ilgisi ve bağı yoktur. Doğrusu de devlet idaresinde ,  vatandaşlar arasında  particilik ayrımı yapılmamasıdır. Ama, hem alınanlar kişiler de  ,  yine bu partiden birilerinin tavassutu ile işe alınıyor, aynı zamanda bu kişilerden maddi menfaat temin edildiği için, yani Ak Partiden tavassut edenlere maddi ve manevi gelir  sağlandığı  için, bu işe alınan  kişiler de , bedellerini ödedikleri için Ak Parti düşmanı oldukları halde, yine Ak Parti hükümeti zamanın işe alınmışlardır. Burada işe alımlardan  maddi ve manevi kar sağlayan Ak Partinin  gücünü ve iktidarını, kendi şahsi menfaatlerine kullanan kişilerdir ve Ak Parti bu kişilerden kendisini kurtaramamıştır. Sonuç da böyle olur.

         

      Ölmüş ve ruhen bitmiş Ak Parti  yeniden siyasi hayata dönebilir mi? Benim şahsi fikrim partiyi  bu şekilde kullananlar, ellerindeki  nimeti kaybetmemek için buna  müsaade etmezler;  ama yine de  “derde deva olmasa da”  ben  Ak Partinin  yeniden dirilmesi için aşağıdaki prensipleri söyleyeyim : ( İşlerine de pek uygun gelmez ya !) 

1.Ak Partini mevcut  bütün üyelerini , delegelerini , başkanlarını vb.  ne varsa hepsi silinecek.

2.Yeniden kuruluş ve diriliş , zeminden  yani köyden , mahalleden ve kasabadan ve ilçeden  kurularak sağlanmalı .

3. Partiye üye olup da  aidat  ödemeyenler,  partide üye olarak kalamayacak şekilde parti teşkilatı oluşturulmalı,

4. Ak Parti için, üye olmanın, delege olmanın,  yönetim kurulu üyesi olmanın, ilçe başkanı olmanın, il başkanı olmanın, belediye meclisi üyesi adayı olmanın,  belediye başkanı adayı olmanın ve milletvekili adayı olmanın, olmazsa olmaz kriterleri belirlenecek ve baştan değiştirilemez şekilde  ilan edilip duyurulacak ve  parti teşkilatlarına asılacak ve bu prensiplere uyulacak, uyulup uyulmadığını  parti genel merkezi denetleyecek  

5.Hiçbir adaydan, adaylık  ücreti  alınmayacak;  bütün masrafları parti  teşkilatı  karşılayacak.

6. Hiçbir adaya milyonlarca  seçim masrafları yaptırılmayacak.

7. Partinin en yetkili kişisi, en alttaki hasbi Ak Parti üyesi olacak ve üyenin seçmediği ve beğenmediği hiç kimse, partide bir görev alamayacak ve  aday da olamayacak.

8. Ak Parti Genel Merkezi ,  “kontenjan”  gibi  uydurma sebeplerle  milletvekili listesi yapamayacak.  Sadece parti tabanından gelen ve seçilen kişileri il ve ilçe ve yüksek seçim kuruluna  bildirme  ve liste tanzimi ile    görevli olacak.

9. Ak Partililerin “çobanın idaresindeki bir sürü olmadığı” , tek kişinin ve liderin  yönettiği  bir kitle değil;   azimli ve kararlı ve bilgili  insanların külli iradesiyle gerçek demokrasiye göre  seçile gelmiş idareciler tarafından oluşturulmuş bir parti  yapısına  kavuşmasıyla varlığını sürdürecek şekilde dizayn edilmesi gerekmektedir. İşinize gelmiyorsa  Ak Partinin cenaze namazını  önümüzdeki seçimde kılabilirsiniz!...