BİR HATIRA!

1966 senesinin başı…

Verimli, güzel hâtıralarla yüklü askerlik vazifemiz sona erdi.

Gün oldu, belli bir plan dahilinde bölüklere gece dersleri verirdik. Gün olurdu Tugay’a içtima halinde konuşmalar yapardık.

Terhis olunca kendimi bir boşlukta hissettim.

Ne yapardım, nereye giderdim!!!!

Çeşitli vesilelerle yolumuz İsparta/ Senirkent’e düştü.

Ramazan’da konuşmalar yapacaktık.

Rabbimin tevfik ve inâyetiyle bir “diriliş” olduğuna Hüsnü zannım vardır.

Sabah namazından sonra imam-ı  Bûsiri’nin kaside-i bürdesini okuduk ve tercüme ettik..

Kuşluk vakti, saat 10 civarında islami ölçülere uyarak   kadınlara vaaz ettik, öğle namazından sonra  Nur-ul izah isimli, fıkıh kitaplarının dîbâcesi olan fıkıh kitabını (iki Ramazan ayı kaldığımıza göre) tercüme ettik.

İkindi namazından sonra, başta Kaymakamımız olmak üzere idarecilerle köylere  kasabalara gittik.

Teravihden önce müteferrik konuşmalar yapardık.

İki buçuk sene acı-tatlı koşuşturma ile geçti..

Nereye baksak on’larca-yüzlerce dostlarımız varken, şimdi sâdece benim yiğit ağabeyim Orhan kırlı hocamız kaldı.

Ömrü hakikatleri haykırmakla geçen, bu güzel, Ku'an âşıkı  insanı, sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Rabbim onu tûl-ü Ömür’le Muammer eylesin.

Gelelim günün konusuna..

Konuşmaların arasında HAC konusu gelince çok duygulanırdım.

Teravih den önce HAC konusunu duygulu bir şekilde anlattıktan sonra adetimiz vechile Mustafa Gürsel (kara Mustafa) amcanın mağazasına gittik.

İhlamur’larımızı yudumlarken  Mustafa amcaya “Bu sene de Hacca gitmiyorsun، halbuki senin üzerine Hac çoktan farz olmuş” diye sitem ettim.

0 da “Gidiyorum , sende gidiyorsun” dedi.

Şaşırdım.

Vekil imamlık maaşı ile zor geçiniyorduk, nasıl Hacca gidecektim?!!!!!

Bütün masraflarımızı karşıladı.

İlk haccımız böyle başladı.

Kara yolu ile 3 otobüs yollara düştük.

Nusaybin’den Suriye/kamışlı, Irak/Telköçek, ecdat yadigâri Musul, Bağdat, Kerbela, Necef, Kûfe, Kût, Amara, Basra, Kuveyt  Suud Arabistan’ın baş kenti Riyad , Taif ve Mekke-i Mükerreme……

Tam 16 günde Mekke’ye varabildik.

Hac’cın bütün inceliklerini ,Beytullah’ı, siyah örtüsünü, Kâ’benin içini-dışını makam-ı İbrahim’i, Safa-Merve’y'i, Arafat, Mine, Müzdelife ve diğer incelikleri anlatalım-yazalım inşaAllah….

Nerden nereye….

Aslında Fethiye’mizi yakından ilgilendiren bir meseleyi anlatmak için yola çıkmıştık.

Ne alâka diyeceksiniz?

Geri dönelim , Ürdün’den geçerek Suriye’ye Şam’a gelelim..

Büyük Kabiristan’da, Başta Bilal Habeşi olmak üzere Ashab kiram, Allah dostu nice veliler Şam’da ebedi istirâhatgâhındalar.

Biz Ümeyye mescidine gittik, iki rekat Tahıyyetül Mescit namazı kıldık.

Mescidin içini dolaşırken bir mezara rastladık.

Yahya peygamber olduğunu söylediler, bizim Nebî olarak inandığımız

Hristiyan’ların “vaftizci Yahya” dedikleri büyük insan, nasıl ölmüş biliyormusunuz.?…

İsrailoğullarının (şimdiki çocuk katili Yahudiler) kralı Agrippa, kardeşinin kızıyla evlenmek istiyordu. Yahya da bunun İncil'de yasaklandığını ve nikâhın imkânsız olduğunu bildirdi. Bu duruma içerleyen kızın annesi, Yahya'nın öldürülmesini istedi. Bunun üzerine Herod Agrippa, Yahya Peygamber'in başını kestirdi.

İşte peygamber Katili dediğimiz yahudiler…

Mescidin bahçe kısmına çıktığımızda neler gördük neler!

Efendimizin torunu Hüseyin (RA) nin kesik başı….

Kerbela’da 72 kişi ile şehit oldular…

Haz.Hüseyin’nin Başını kestiler, bedeni Kerbela’da kaldı, başını Şam’a götürdüler ve Yezid’e takdim ettiler…

Aynı sırada Kudüs 2. fatihi Sultan Salahaddin Eyyubi’nin kabri..

TRT l de dizisi yayınlanıyor. Kudüs’ü Hıristiyanlara, sapık yahudilere karşı koruyan yiğit….

“Ben Mescid i Aksay’ı kurtarıncaya kadar saraya girmem deyip çadırda oturan güzel insan..

“Sultan Salahaddin kefenden başka bir şey götürmüyor deyip kefenini sokak-sokak gezdiren büyük kahraman….

Aynı sırada şehit Fethi ve şehit Sadık beylerin kabirleri…

Türkiye’den havalanmışlar,

Kahire’ye gidecekler, taberiye gölü kenarında hava muhalefetinden düşmüşler…

İkiside şehit olmuşlar.

Çok duygulandım.

Hacılarımızla birlikte Yasin okuduk ve hepsinin ruhlarına bağışladık.

“Hemşerilerimiz gelmişler, bizi ziyaret ettiler” diye ne kadar sevinmişlerdir dedik ve hepimiz ağladık…

İşin başka yönü bu olay 1914 de oluyor.

O zaman uçağımız varmış. Vecihi  hürkuş, Nuri killi

(Enver paşanın küçüğü) daha başkaları, başkaları…

Başlarına neler gelmiş neler.

Bizi hayrete düşüren ne oldu biliyormusunuz?

1968 de Hac vesilesiyle Şam’da şehit Fethi ve Sadık beylerin kabirlerini ziyaret et.

Aradan yıllar geçtikten sonra 1985 de şehit fethi’inin adını verdiği il olası Fethiye’de 14 sene müftülük yap”…

Buna tesadüf değil tevafuk denir.

27.Şubat.2024 tarihinde Şehit Fethi bey adına “Şehit Fethi bey” parkında düzenlenen Anma töreni çok muhteşem oldu. Uçakların yaptığı gösteriler de harika idi…

Bütün ölmüşlerimiz ve şehitlerimizin ruhları şâd olsun…

Vesselam

Ey Rabbim!..

Bu güzel günün seherinde sana, senin razı olacağın dua için kalkan elleri boş çevirme Allahım…

Bilerek- bilmeyerek, küçük- büyük işlediğimiz ne kadar günah ve kusurumuz varsa affet ve bizleri bağışla Allah’ım!...

Bilip-ettiklerimiz, bilmeden yaptıklarımız, Küçüklüğümüzden bu yaşımıza, ayağımızdan başımıza kadar işlediğimiz nice günahlar varsa Tevbe Yarabbi, Tevbe Yârabbi, Tevbe Yarabbi!...

Çocuklarımız harama bulaşmasınlar, onlara helalından, hesap etmedikleri yerden, bereketli rızıklar v(er Allahım…

Allahım!...

Çaresizmiş gibi görünen hastalıkların çaresi sendedir, devâsını lütfeyle Yarabbi! ...

Ana- baba ve tüm ebediyete göçenlerimizi affeyle!..

Bizleri istikamet, birlik ve kardeşlikten ayırma!..

İbadetlerin özü olan dualarımızı makbul eyle!...

Bizi zatından başka bir kapıya muhtaç etme, bizlere hesap etmediğimiz yerden helal ve bereketli rızıklar ver Allah’ım!...

Hastalıktan, borç yükünden eli-kolu bağlı olanlara çâreler ihsan eyle Allah’ım.

Özümüz pâk, yüzümüz ak, sözümüz Hakk olsun.

Şu saatte yapılan dualarımız makbul olsun

Allah yâr ve yardımcımız olsun.

Allah’ın, selamı, selâmeti, affı, mağfireti, her türlü lütfu ihsânı üzerimize olsun.

Amin, Amin, Amin