O mahiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler, der şair.

O mahiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler, der şair. Yani “O balıklar ki denizde yüzerler ama denizi bilmezler” diye sadeleştirebiliriz. Bazen yaşadığımız ortama uzaktan bakmasını bilmemiz ya da ortamımıza tutulan aynaya yansıyan resmimizi iyi analiz etmemiz gerekir. Geçenlerde okuduğum bir kitap, itiraf edeyim ki bana ayna oldu şehrimiz için. Önce bu kitaptan seçtiğim iki paragrafı okuyalım, sonra da aynaya yansıyan görüntüyü Fethiye’miz açısında yorumlayalım.

 “Şehrin cazibesi o kadar artmıştı ki, gelen ziyaretçi izdihamı için çok büyük bir altyapı gerekiyordu. Mimar ve plancılar evler, villalar inşa ettiler. Girişimciler restoran ve mağazalar açtılar, plajları donattılar ve eğlence mekanları yarattılar. Bölgedeki bütün kasabalar dönüşüme uğradı. Limana kıvrıla kıvrıla inen sokaklarıyla eski bir kasaba kısa zamanda içerisinde çok daha büyük ölçekli modern bir ağın içerisine çekilerek yutuldu. Ortaya çıkan sonuç dünyanın her tarafında rastlanan “egzotik” yerli mahalleleri ve Avrupai görünümlü gezinti yerleri ve bulvarlarıyla sömürge şehirlerine benzeyen yerleşimlerdi.

Kasabaların ve villaların geleneksel şehir sınırlarının dışına yayılması tarım arazilerinin kaybı pahasına gerçekleşti. Tarlalar, bağlar, bahçeler kayboldu, onların yerini yeni konaklama tesisleri aldı. Geleneksel yapı yerini konutlara ve konaklama tesislerine bıraktıkça yerli halk da yeni çalışma alanlarına kaydı (Yani kendi sattıkları tarlalara yapılan turizm tesislerinde işçi oldular). Bölge ekolojisini nesiller boyunca dengede tutmuş olan yerel bilgi birikimi bir anda gözden düştü ve etkisi önce azaldı, sonra da tümden kayboldu. Bölgedeki yöneticilerin eski tarım ve balıkçılık ekonomisine nazaran yeni seyahat ve turizm ekonomisinde daha başarılı olma şansı vardı. Artık bölgenin kaynaklarına ve geleceğine eskisinden çok farklı çıkarlara sahip insanlar hükmediyordu.”*

Ürperdiniz mi?

Gözünüzün önünden Fethiye’mizin yaşadığı değişimler sinema şeridi gibi geçti mi?

Eyvah! Bizim de başımıza gelecek mi, diye çekindiniz mi?

Şimdilik rahat olun bu anlatılan yer Fethiye değil. Riviera bölgesindeki bir şehir. Şu an için “çok şükür” diyebiliriz. Ama tedbir alınmazsa güzel Fethiye’miz tıpkı yukarıda anlatıldığı gibi elimizden kayıp gidecek. Çünkü plansız ve kontrolsüz gelişime terk edilmiş turizm şehirlerinin kaçınılmaz sonu ne yazık ki böyle oluyor. Biz de şehrimizde bu kapsamda alarm veren durumlara şahit oluyoruz. Altyapının yetersizliği, plansız yapılaşma, kırsalın kuralsızca işgali, tarımsal alanlara yapılan villalar, denizimizin ve çevremizin kirlenmesi. Bütün bunları bir uyarı olarak alıp daha ileri gitmemeleri için gereken önlemleri almalıyız.

Sizi bilmem ama yukarıda paylaştığım paragraflarda özellikle iki cümle beni çok sarstı. Zaten onları koyu ve italik olarak belirttim. Hatta son cümlenin bir de altını çizdim. Şehrimizin fiziki değişiminin yanında, düşünce yapısı olarak da bizden uzaklaşmasının kabulü çok zor. Hele biz Fethiye sevdalılarının bu durumu sineye çekmeleri imkânsız. Belki de uçurumdan önce son virajdayız, ya kendimize gelip şehrimizi kurtaracağız ya da yukarıda anlatılan girdap maazallah bizi de yutacak.

Önümüzde damdan düşen şehir örnekleri var, biz de düşmek zorunda değiliz. Başka Fethiye yok, acil çok acil tedbir.

*Tarihöncesinden Bugüne Akdeniz Dünyası ve Doğa