LAİKLİĞİ KİME ANLATTIRIRLAR ?
LAİKLİĞİ KİME ANLATTIRIRLAR ?
Şeytanın en büyük hilelerinden birisi, kendi yoluna çektiği insanlara, kendisini inkar ettirmesiymiş. Bizdeki laiklik savunuculuğu da böyle oldu.
Aslında laikliği, toplumda kimin savunması gerekir? Normal hayat şartlarında , İslamiyet’le veya dini bir bağı olmayan ve tamamen dine karşı birsinin , bize laikliği anlatması gerekmez mi? Zaten laikliğe göre , dini kayıtlar ve yaptırımlar, “gericilik” olduğuna göre ! Ama maalesef , Böyle yapılmıyor.
Artık , size başımdan geçen yaşadığım bir olayı anlatayım da, nasıl olduğunu ve olması gerektiğini siz görün.
Ben , üniversitede öğretim elemanı olarak çalışırken , bir gün, yüksekokul müdürü bana dedi ki: “Devlet memurlarına laikliği anlatabilir misin? “ Yapılacak şu: Fethiye’ de çalışan bütün devlet memurları, halk eğitim merkezinde, öğleden sonra saat 15 te toplanacaklar. Ben de, onlara laikliğin ne olduğuna dair teknik bilgi vereceğim. Çünkü, bazı memurlar hala laikliği benimsememişler. Bu da vatan ve millet için ve devletin selameti tehlike teşkil ediyormuş. Ben, hem edebiyat öğretmeniyim , hem de hukuk mezunuyum. Bu iş için, benim seçilme sebebim neydi derseniz; namazlarımı kılıyor olmam , Cuma namazlarına her daim gidiyor olmamdan dolayı, bu laikliği, benim anlatmam ve savunmam gerekiyordu.
Ben de , bana sunulan bu imkanı doğruları anlatmak için fırsat olarak gördüm ve kabul ettim. Laiklik konusunda 15 günden fazla çalıştım.
Önümüzdeki Çarşamba günü laiklik konusu anlatılacaktı. Hemen öncesi, Cuma günü, müftülüğe uğradım; Müftüye, teknik icatlara uygun ayet ve hadis kitabı olup olmadığını sordum. Müftü de, olmadığını söyledi. Ben bir saflık eseri olarak müftüye, bu çarşamba memurlara anlatacağım laiklik konusunda, “benden ne istendiğini biliyorum; fakat, bekledikleri gibi olmayacağını” söyledim. Aradan bir Cumartesi ve bir Pazar günü geçti. Pazartesi sabahı, okulda mesaideyim. Müdürümüz, sabah ilk iş olarak bana dedi ki: “ Ahmet Bey, sen bu görevden alındın; bu konuyu başkası anlatacak” dedi. Halbuki beni uygun gören ve teklif eden kendisiydi. Ben de dedim ki,” Hocam çok az süre kaldı, peki görevi kime vermişler?” dedim. O da, bir lisedeki edebiyat öğretmenine vermişler dedi. Ben de mesai bitmeden, Pazartesi günü o liseye gittim ve o öğretmeni buldum. Konuyu kendine açtım; o da hayıflandı, dedi ki, “bugün Pazartesi, Çarşambaya bana laikliği anlat diyorlar; ben nasıl hazırlanacağım.” diye içini döktü. Ben de, “hocam hiç merek etmeyin , ben konuyu hazırladım, sizin hazırlamanıza gerek yok, yalnız bu evraklarımı geri isterim” dedim ve Hocamıza 15 günlük çalışma ürünüm evrakları verdim.
Aradan Çarşamba geçit ve yine hafta sonu Cuma günü, evraklarımı almaya gittim. Hocama dedim ki, “Nasıl odu ?” O da dedi ki “Hiç böyle beklemiyorlarmış, herkesin çok hoşuna gitti, pek beğendiler.” dedi.
Beden sonra niye bu öğretmen seçilmişti. Çünkü bu edebiyat öğretmeni de namazlarını şehri merkezi camide kılıyordu. Artık bu laikliği, onu anlatması gerekiyordu. Laiklik konusunu dinsiz birine anlattıramazdınız. Eğer böyle birisi anlatsa; başlardı dine hakaret etmeye ve laiklikle “çağdaş” olduğumuzu, “karanlıktan aydınlığa çıktığımızı” anlatırdı. Böyle bir durumda, laikliği, dini inanca sahip kişilere kabul ettiremezdik.
Sonuç şöyle oldu. Laikliği benim notlarım ve çalışmalarım üzerinden anlatan arkadaşla aramızda olan : Artık, bu arkadaş, beni gördüğünde selam vermiyor, ben selam verirsem almıyor ve başını başak tarafa çevirip geçip gidiyordu. Sizce , bu arkadaşa ne olmuştu da, böyle bir hale gelmiştir?